Hem mutlu etti beni hem durağan zamanın içinden çıkmamı sağladı. Tatilde olduğumu hatırladım birden. Ama bi yandan da hüzünlendim halime. Bana asla gerçekleşmeyecek hayalleri kurmayı öğreten sokakları hatırladım, sırtı bana dönük onlarca insan sokaklarda, birbirinden habersiz onlarca farklı hayat... Hepsinin farklı dertleri var. Pier Loti’de denize karşı oturmuş, uzaklara dalmışlar, martılarla paylaşabildikleri dertleri, denize haykırabildikleri umutsuz aşkları var, benim gibi değil hiçbiri…benim gibi değil…
Bira içerken üstünden süzülen martılar var istanbulda… ve hayallerin var kurabileceğin yüzündeki serinliği hissettiğinde denizden gelen esintinin kokusunu derin derin çekerken içine…
Kaç gündür deli gibi içkiye vermiştim kendimi ankarada.. ii geldi Istanbul.. dertleştik biraz açıldım.. evet, evet ii geldi İstanbul. Önce "Hadi gidin kardeşle oynayın parkta" dedi boğaz köprüsü, sonra galata kulesi kız kulesine olan platonik aşkını itiraf etti bana.. Görüyomuş ama yanına gidemiyomuş. "anlıyorum seni" dedim... "anlıyorum". Sonra da Jonathan Livingston'u gördüm havada sendelerken. Vapurdan ona ekmek attım, yakalayamadı... olsun. Nemo yedi ekmeği sonra...
3 yorum:
çok pis yazarım. :)
bi bok yok fırat burda :P onlar sadace süslü anlatımlar gel birde cefasını cek buranın :S
Güzel lan işte... Seviyorum ben İstanbul'u.
Yorum Gönder