Bu metnin;ne kadar da "kayan yazı" olduğunu düşündüren bir görüntüsü var deil mi?....ama hayatta hiçbişey göründüğü gibi değildir......aslında... dikkatli bakarsanız bunun "kaymayan bir yazı" olduğunu göreceğinizi biliyor muydunuz?..............................................lütfen dikkatle bakmaya devam edin.................................................. ve bunun aslında kaymayan bir yazı olduğunu görün....................................................evet,simdi hep birlikte bakışlarımızı, tam olarak bu noktaya davet edelim.............................................................şimdi yavaş yavaş kaymayan bir yazıymış gibi gelmeye başladı deil mi?.................................birazdan bunun gerçekten de kaymayan bir yazı olduğunu siz de göreceksiniz............................................................................kaymayan bir yazı...............................:)))))).........

Cumartesi, Kasım 03, 2007

ya saat kaç oldu ki?

Geçenlerde bi akşam, benim başka bi arkadaşın organize ettiği bi eğlence için önceden adını söylediği bara gidecek olduk arkadaşlarla. Mekanın yerini tam bilmediğimiz için taksiye bindik. İlk bindik şimdi, öne ben oturdum, tam kemeri takmaya çalışırken, taksici boğuk bi ses tonuyla:
-Takacan mı onu?
-
Neyi?
-Onu…kemeri…gerek var mı?
Yok mu?
-Bence yok… Sen bana güvenmiyo musun?
deyince dalga geçer gibi ve gayet kendine güvenen bi tavırla; ben de kendimi tutamayıp
-Çattık yaaa! Akşam akşam… Manyak mısın nesin lan? Wing Tsun öğrencem ben, sıkarım ümüğünü… Izdırap olurum lan sana!
Demedim tabi. Gayet espriden anlayan bi tavırla, hiç bişey demeden kemerimi takıp neden böle tiplerin hep beni bulduğunu içimden geçirerek, kendi çapımda gülümseyip önüme döndüm. Ki zaten beynim, “şoför hariç 5 kişinin, ki biri Burak, :) nası olup da bu taksiye sığışabildiği” fikri üzerine dalgalanırken aklımın gıdıklanmasına engel olamıyordu…Fakat Kaan’ın o gece başka arkadaşlarına sözü olduğundan inmesi gereken yerde onu indirdikten sonra, yola devam edip hedefe varınca taksimetrede yazan 4.00 YTL’ yi, angutluğunu çoktan ispatlamış taksicimize vermek için arkaya dönüp “Hadi çıkın bozukları…adam başı bi milyon” demiş bulundum. Bi şekilde toparlayıp, adama 4 milyonu uzatınca, adam gene aynı boğuk ses tonuyla
-5 milyon vereceeniz… dedi.
-O niye?
-Adam başı bi milyon demedin mi?
-dediim…
-Bi arkadaşınız da önceden inmişti. Onun yerine de vermeniz lazım…
diyip cevap beklercesine mal mal yüzüme bakınca ben de kendimi tutamayıp:
Kardeş… Yorma beni bak!.. Akşam akşam boşu boşuna bi de adam mı döveyim yahu!? Onu mu istiyosun?
Demedim tabi… Onun yerine, ne kadar salak espriler yapıyosun be hocam ifadesiyle sırıtarak başımı hafifçe eğdikten sonra arabadan inerken “İyi akşamlar…” dedim. Garip bi gün olacağını bu an anlamalıydım… ama gün daha yeni başlıyormuş meğer :)

Durmadan bira şarap marap yüklenince ister istemez çişi geliyo tabi insanın. Pisuara geçtim, tam işiyorum, durmadan aklımdan “ya saat kaç oldu ki” sorusu geçmeye başlayınca bitmesini bekleyemeden telefonu cebimden çıkarıp saate baktım. O anda nası olduysa sen hop fırla elimden, cuk otur pisuardaki sidik birikintisinin içine!.. :) Güler misin ağlar mısın… Boğularak ölmek üzere olan zavallı telefonuma dokunmaya korkan iki parmağım yordamıyla telefonu çekip aldıktan sonra, tuvaletin hiç bi noktasında peçeteye ya da kağıda benzeyen bi oluşum göremeyip bi de üstüme sildim telefonu… Buna rağmen kurtaramamıştım hayatını... açılmıyodu işte bi türlü… Neyse gecenin ilerleyen saatlerinde eve gelip bataryayı değiştirince çalışmaya başladı da “neyse… deydi, boşa gitmemiş uğraşlarım” dedim.


Geçen gün telefonda bişey gösteriyodum bi arkadaşa da direk aklına bu olay geldi. İnsanlar iki kez düşünüyo artık telefonuma dokunmadan önce yaa…ehehhehe :)