Bu metnin;ne kadar da "kayan yazı" olduğunu düşündüren bir görüntüsü var deil mi?....ama hayatta hiçbişey göründüğü gibi değildir......aslında... dikkatli bakarsanız bunun "kaymayan bir yazı" olduğunu göreceğinizi biliyor muydunuz?..............................................lütfen dikkatle bakmaya devam edin.................................................. ve bunun aslında kaymayan bir yazı olduğunu görün....................................................evet,simdi hep birlikte bakışlarımızı, tam olarak bu noktaya davet edelim.............................................................şimdi yavaş yavaş kaymayan bir yazıymış gibi gelmeye başladı deil mi?.................................birazdan bunun gerçekten de kaymayan bir yazı olduğunu siz de göreceksiniz............................................................................kaymayan bir yazı...............................:)))))).........

Salı, Ağustos 22, 2006

Sus Bakiiim! Hııı...


Geçen gün arkadaşlarla Armada'ya gittik. Maksat Selçuk'un doğum gününü kutlamak. Önce sinamaya gireriz, sonra da belki oturup bişeyler yeriz diyoduk. Sinemayı beklerken de ordaki atari salonuna girdik. İçerdeki yaş ortalaması resmen 9'du yaa. Bu rakamı bu kadar yükseltenler de bizdik ya neyse... Biz kimseyi takmadan oynadık eğlendik tabi ama bizi takanlar oldu sanırım biraz. Jeton alacam. Gittim kadına
- 5 jeton alabilir miyim? dedim.

- Bi dakka bi dakka ya! Sıra var görmüyo musun? diye en hiddetlisinden cevap verdi görevli kadın. Hayır ne bağrıyosun ki yani. Görmedik belki alla allaaa... dövseydin bi de.
Neyse ordan çıktık saate bi baktım hala yarım saat var filme. Oturduk soğuk bişeyler içelim diye. Biz içiyoruz böle serin serin.. Bi yandan da demin kuponlarla kazandığımız stres topuyla oynuyoruz kendimizden geçmiş bi vaziyette... Tam o sırada top düşüverdi. Ama kendi düştü.. kendiliğinden. Biz düşürmedik yani. Öle duruyoduk.. Bi baktık top atlıyo masadan aşağa. Yuvarlandı yuvarlandı bi ablanın ayağının altında durdu. Karşısında da böle yaşlımsı bi teyze. Yavuz kıza yöneldi:

- Ağanızın altında top var. Verebilir misiniz? dedi
- KENDİN EĞİLİP ALLSANAA!!! diye teyzeden bi karşılık alınca Yavuz da
- Tamam alırım da ne bağırısoyusun ki dedi. Sonra teyze bi hiddetlendi bi bişey oldu böle bi sesini daha da yükseltip:
- Sus bakiim. Hıııı!!! deyince biz bi şaşırdık.
Öle deyince Selçuk kafasındaki komik karton doğum günü şapkasını tamamen unutmuş bi vaziyette döndü arkasını - Sen ne diyosun ya! falan diye çıkıştı kadına. Kafadaki şapka da olmasaymış...
-
Bak hala konusuyo..Hıııı! Sus bakim! Güvenliği çağartıp attırırım sizi burdan..
Sonra Adnan
- Etrafa negatif enerji yayıyosunuz. deyince kadın:
- Senin annen var mı? Konusuyosun ordan var mı annen senin ?
Ben dedim orda adnan kalkıp öldürecek karıyı.. Sonra yan masadan

- Arkadaşlar takmayın ağırdan alın. gibi tavsiyeler de aldıktan sonra sustuk biz. Teyze hala baağrıyo ama var ya
- Sus bakiim! Hıııı
Hayır neden benim karşılaştığım bütün teyzeler böyle çatlak oluyo ki onu anlamıyorum. Yok mu şöle tonton teyzeler yaa...
Sonra kalktık sinemaya gittik ama giderken böle bizim yaşlarda bi tip birimizin omzuna falan çarpsa adamı ordavar yaaa..off düşünmek bile istemiyorum. Adamı resmen fiziksel şiddete maruz bırakırdık.Hani Organize işler'de Cem Yılmaz ın oynadığı karaktere göre iki türlü dayak vardı: normal dayak ve yaratıcı dayak.Hah işte bizim ki yaratıcı olan olurdu sanırım. Allahtan karşımıza kimse çıkmadı da filmimizi izleyip evlere dağıldık.

Pazar, Ağustos 13, 2006

13 AĞUSTOS

Evet bugün bir arkadaşım hatırlattıktan sonra bütün gün günün anlam ve önemini sordum durdum insanlara.. Aldığım cevapların hiçbirini beğenmedim.

-Hayat artık anlamsız geliyo bana be abi...
-Lan bi git.. death dinleme sen artık olum bence.

-Bi gün dediğin nedir ki şu koskoca insan hayatında torunum.. Yarın ölsek, bugünün anlamı çok büyük olurdu heralde dimi..
-Neyse anneane ya görüşürüz hadi.
-inşallah çocuum..
[-inşallah mıı.. :S (kafayı yicem ya off)]

- Benim doum günüüüm..ehi!!
- Dimi ben de onu şeyetcektim tam.. evet.

Şimdi günün anlam ve önemini açıklıyorum arkadaşlar bugün:
""13 AĞUSTOS DÜNYA SOLAKLAR GÜNÜ""
Ve gizli solak örgütümüz sayesinde bir gün dünyayı ele geçireceğimizi belgelemiş durumdayız.Ama tanıdıklar hemen tırsmasın. Size kıyak yapabilirim belki. Dernekteki forsumukullanıp sizin en geniş zindanlarda beslenmenizi sağlayabilirim diye umuyorum.

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

ÜÜÜÜĞĞBAAAEE

Eskiden böle araba kornaları vardı, bilenler hatırlar.. "ÜÜÜÜĞĞĞBAAA" diye öterdi hani.
İlkokuldayken de kalem kutuları direksiyon şeklinde tutulup arabacılık oynanırken
bu ses çıkarılırdı. Yani en azından benim çevremdeki coşkun güruh öle yapardı. "Kalem Kutusu"
dedim de... bi de böle bişey vardı dimi yaa?! "Kalem kutusu" puahahhah. Böle kalem koyardık içine..
Ben pek sevmezdim ortalıkta elinde kalem kutusuyla koşuşturup "ÜÜÜğğğĞĞĞbBAAA" diye
bağarmayı ama dışlanmamak uğruna hiç denemedim de değil. Neyse,
İlkokul 2'inci sınıftayken Güven İlkokulundaydım. Bizim sınıfta bi ikili vardı. Aynı
şeyler gibi, hımmm... Steinback'in George ve Lennie’ni, ya da Walt Disney'in
Darkwingduck'ı ve Launchpad'i gibi bi ikili işte.. ne kadar anlatabildim bilmiyorum.
Yani Arif Erdem ve Hakan Şükür gibi ya da Fred ve Barni gibi değillerdi, Erman Toroglu ve Sansal Buyuka, Cenk ve Erdem Beyler ya da Shrek ve Eşek gibi de değillerdi işte, nası diyim böle Karl Malone ve John Stockton vari bi ikili...
Neyse işte bigün tenefüste bunlar bahçede "üübaa" oynarken ben de mülayim bir vatandaş olarak kendi yolumda ilerliyordum.
İri ve aptal olanı bana dooru hızlıca koşmaya başlayıp "üüübaaa!!!" diye haykırarak gelip karnıma vurmuştu kalem kutusuyla.
-URNGH!
Karnımda hissettiğim acı inanılmazdı. Tüm sinirlerim yanıyordu, karburgalarım çatlamıştı belki de. Acıyla kafamı kaldırıp çocuğun suratına anlamlı anlamlı baktım. Aynen şöyle dedi:
-Korna çaldık ya...
Minyon olan verdiği direktifin yerine geldiğini görmenin verdiği hazla sırıtıyordu pişkin pişkin. Ama görmediği bişey vardı.
Tam da o anda arkasından geçen 5'inci sınıf öğrencilerinden biri ağbimdi.Ben kıvranırken yaklaşıp:
-Noluyo burda?! dedi
Minyon olan hemen:
- Şey biz üba oynuyoduk da abi.
- Naapıyodunuz, napıyodunuz?
- Üba oynuyoduk.
- Üba mıı?

- Üba.

(Artık abimin arkadaşı dayanamayıp)
- Yürüyün gidin lan burdan! deyince çocuk uçan tekme atmaya falan çalışmıştı da pis bi dayak yemişti abimlerden. Sonra da "arkam" olduğunu gördüğü için bana
yakın davranmaya başlamıştı. Nitekim bir dönem sonra biz gene taşınmıştık ordan da...

Salı, Ağustos 01, 2006

Defter Kaplamak

Bi keresinde "Defter Kaplamak" sorunu yaşamıştım ben küçükken tayinler yüzünden sık sık okul değiştirdiğimizden dolayı. Annem kaplardı benim defterlerimi hep. Ben de bant hazırlardım anneme bi işe yaramanın verdiği hazla. Bi de defteri dik tutmaya yarardım annem bantları yapıştırırken :))
Burda sorun olan bu kısım değildi tabi... Sorun, eski okulumdan geldiğimde defterlerimin kırmızı saydamsı bir kap kağıdından kaplanmış olmasıydı. Bi gün çıkardım defterlerimi tenefüste masama koyuyorum bi grup dövülesi çocuk parmaklarıyla beni göstererek:
-EHEHHE KIIIIZ KIIIZ KIIIZ!!!
HAHAHAHEHE HEHEHHUAUA KIIIIZ
diye dalga geçmeye başlamıştı. Önce şaşırmış, sonra çok üzülmüştüm. Halbuki o ana kadar gözüme kötü görünmüyodu kap kağıtlarım. Önceki okulumda hiç kimse dalga geçmemişti çünkü. Meğer bu okulda öğretmen kız çocuklarına kırmızı saydamsı kapla, erkek çocuklarına da mavi saydamsı kapla kaplamalarını söylemiş. Ben ne bileyim, zaten yeni gelmişim salak salak bakıyorum etrafıma... Ama onlar gülerken aklımdan geçirdiğim bir şey daha vardı. Hayat boyu unutamayacağım bir şey. Önceki okulumda bir gün bir arkadaşım defterlerini gaste kağıdıyla kaplayıp gelmişti okula. Ben sanatçı ruhumla gaste kağıdının defterler üzerinde ne kadar da güzel göründüğünü, yarın ben de anneme söyleyip yapmalıyımı düşünürken bi grup yaramaz geçinen çocuk onla dalga geçmeye başlamıştı bile:
-FAAAKİR FAAAKİİİR!!!
O da hıçkıra hıçkıra ağlamış, yırtmıştı bütün defter kaplarını.. Bi de annesinden dayak yemiştir evde bu yüzden... Ben de vazgeçmiştim gasteyle kaplamaktan defterlerimi tabi olayı anlayınca biraz geç de olsa.
Çocuklar fazla acımasız oluyolar galiba o yaşlarda. Aynı sınıfta bi tarafta su geçirmez saatiyle sana hava atan bi çocukla "tavşan kaç tazı tut" oynarken diğer tarafta defter kabına bile para harcayamayan çocukla "kutu kutu pense" oynuyosun, ve hiç bi zaman bilmiyosun akıllarından neler geçtiğini biraz büyüyüp olgunlaşmadıkça zaman. Hayat pis bi olgu sanırım...ve sanki artık benim için yeterince olgunlaştı zaman.

M Harfi

Ben çocukken zaman bir sümüklü böcekti. Şimdi ise bir tazı. Her geçen yıl aklımda topu topu bir saatmiş gibi kalıyor artık. Ve her yıl düzenli olarak git gide azalan bir dizinin rakamları gibi bir önceki yıldan daha çabuk geliyor.
İlk okul birinci sınıfta harfleri öğrenirken öğretmen tahtaya bir örnek çizer ve sonra öğrenciler de ona bakıp bakıp defterlerine çizmeye çalışır ya o harfleri... hatta harflerden önce ///// (slash) çizersin sayflarca.. ev ödevindir o senin çünkü belki de...
Şimdi hayat daha zor sanırım. Ya da ben eskisi kadar verimli kullanmıyorum zamanı. Birileri devam ederken bişeyler yapmaya ben tuvalet izni almışım sanki, mal mal işiyorum pisuara. Ve birileri benden daha fazlayaşıyor bu süreçte. Ben vakit öldürürken, onlar o vakti kullanıyor. Aynı birinci sınıfta "M" harfini tuvalete gittiğim için yanlış öğrendiğim gibi.. Hiç unutmam "L" harfindeydik, çişim geldi.İzin istedim çıktım. Döndüğümde M'yi çizmeye çoktan başlamıştı herkes. Ben sırf bu yüzden hala yamuk çizerim M'yi. Eheheh çişim gelmiş yaaa, salak ben! :))