Bu metnin;ne kadar da "kayan yazı" olduğunu düşündüren bir görüntüsü var deil mi?....ama hayatta hiçbişey göründüğü gibi değildir......aslında... dikkatli bakarsanız bunun "kaymayan bir yazı" olduğunu göreceğinizi biliyor muydunuz?..............................................lütfen dikkatle bakmaya devam edin.................................................. ve bunun aslında kaymayan bir yazı olduğunu görün....................................................evet,simdi hep birlikte bakışlarımızı, tam olarak bu noktaya davet edelim.............................................................şimdi yavaş yavaş kaymayan bir yazıymış gibi gelmeye başladı deil mi?.................................birazdan bunun gerçekten de kaymayan bir yazı olduğunu siz de göreceksiniz............................................................................kaymayan bir yazı...............................:)))))).........

Cuma, Mart 31, 2006

Yaşam vs Ölüm

Saadettin Dedemi de kaybettikten sonra iyice düşünür oldum yaşam üzerine. Aslında tam da ölürken anlarmışız hayatta olduğumuzu. Nefes alıp verebildiğimiz için mutlu olmamız gerek bizim ya. Oysa...

Hatta şimdi kelebeklerin neden hiç durmadan etraflarına mutluluk saçtığını daha iyi anlıyorum ömürlerinin bir gün olduğunu düşününce. O yüzden tadını çıkarmak lazım dünyanın herşeye rağmen:
Bugün okuduğum haberlerden utansam da, güçlüler güçsüzleri hergün biraz daha ezse de, Afrikalı çocuklar açlıktan ölmek üzereyken, daha ölmeden yanlarında akbabalar belirse de, insanlar din ve ırk uğruna birbirlerini öldürse de, Bush gibi bi adam dünyayı yönetse de, dedem ölümüşse de, arkadaşlarımla kavga ettiysem de, o beni sevmese de, hergün sokaktaki o mendil satan çocuğu görmezden gelemesem de, satın aldığım her lokmada lokmayla beraber kazık yiyosam da; soğuk bedenimin üstümde yerkürenin ağırlığını hissetmeden önce biraz tad almalıyım hayattan. mutlu olmalıyım...

(Şubatta yazdığım bi iletimden alıntı:)
Mutluluk bir gece yüzünde hissettiğin esintidir. Tüylerini diken diken eden ürpertidir huzurlu olduğunda mutluluk. Ya da yorgunken içtiğin bir fincan kahvedir. Bir sorunun çözümünü bulduğundaki titreme hissidir ya da kendiliğinden uyanmaktır bir sabah...Gece yarısı üşüyen kolunu yorganın içine almaktır, ya da aşkını haykırmaktır sevdiğin kıza...Dostlarınla kafa çekmektir ya da hiç olmadık bir anda annene sarılmaktır mutluluk. Denizin dibinden kum çıkarmaktır, ya da sadece bebeksi bir gülümseyiştir tanımadığın bir yüzde. Coşkulu bir günaydındır söylenen ya da gondoldan inip kusmaktır lunaparkta. Mutluluk hayatın ta kendisidir aslında, finalden 40 alsanda gülebilmektir, Uykusuz da kalsan bir proje uğruna, o projeyi bitirebilmektir. Hayat güzeldir aslında, hayat güzeldir...

Perşembe, Mart 30, 2006

Ay Tutması


Dün güneş tutulurken aklımdan geçirdiklerimin tutarsızlığı yukarıya kaldırılmış bu başın aslında yere baktığını hatırlattı bana. Yukarı bakmaktan nerdeyse boynum da tutulacaktı Güneş’le beraber.. zaten ne Güneş tam tutuldu Ankara’da, ne de benim boynum.

Güneşle aramıza Ay sokuluyordu yavaş yavaş. “Ben de varım, beni de sevin ulayn, düşünün hep...” der gibiydi. Güneşe kafa tutyordu sanki. Tam da o anda Güneş’i nerdeyse kapatabiliyordu üstelik. Küçük de olsa cüssesi, gücü yetiyordu bir kaç dakika için. Ama yine de kimse “Bakın bakın Güneşi Ay tuttu!” Demiyordu... Güneş kendi tutuldu sanki... Güneşin önündeki karaltıydı o sadece bizler için...

Sonra hava soğudu, sokaktaki hayvanlar anlamsız sesler çıkarmaya başladılar... Anlayamadıkları bir doğa olayıydı bu çünkü... Ürktükleri belliydi. Oysa onlardan da aptal olan fotoselli şehir ışıkları bir bir yanmaya hazırlardı ne olduğunu sorgulama gereği duymadan. İnsan olmanın zevkini yaşadığım o saniyeler biterken, düşünebilme yetimin bütünü dayanılmaz bir küçüklük hissiyle kapladı beni. Belki düşünebiliyor, konuşabiliyor, hatta aşık olabiliyordum ama bu makrokozmik evrende benim kapladığım şu hacim limitin sıfıra giden tarafından başka bişey değildi aslında. Beni aşık olduran bedenimin sanal kısmı değil miydi zaten. Sadece 21 gramdı ruhlarımız bazılarına göre; ama 2 milyon çarpı 10 üzeri 33 gram olan Güneş’ten daha etkiliydi hayatlarımızın anlam kazanması açısından.

Her ne kadar düşünen hayvanlar olduğumuza sevinsem de bugün: “neden olur bu olayın sebebi kurban yav?” diyen minibüsçüye tam cevap verecekken “vallaa Allaan bi mucizesi işte” diye karşılık verdiklerini görünce susmayı yeğledim. Seslerindeki titreme belkide yurdum insanının 11 ağustos tutulması ve 17 agustos depreminden sonra tırsmasına yol açan bu doğa olayının etkilerinden biriydi...

Cuma, Mart 24, 2006

Sümük

Ya Humanityden sınaw oluyoduk...Hoca burnunu silerken bi hımkırdı- sanki bağırsaklardan çekti çıkardı adam yaa..öööh

Cumartesi, Mart 11, 2006

geri dönmek istiyorum.

- Gözlerim kızarana kadar ataride Tsubasa oynadığım,
- Kahvaltıda annemin bana yağlı tuzlu ekmek sürdüğü,
- Annem evi süpürürken süpürgeyle beraber "aaağAAAA" diye süpürgeye eşlik ettiğim,
- Evin en küçüğü olduğum için evin bütün bakkal ihtiyaçlarında annemin bana seslendiği,
- Tavlanın nası oynandığını bilmeyip pullara parmak ucuyla bastırarak düşman pulların üstüne atlatıp askercilik oynadığım,
- Dizlerimizin üstüne çöküp, ellerimiz dışarda kalacak şekilde kollarımızı tişörtlerimizin içine alıp, çoraplarımızı içiçe geçirip top yaparak abimle evde futbol oynadığımız,
- Burnumu karıştırıp parmağımıın ucundaki pisliği bulunması en imkansız olan yere sildiğim ve kuruyunca ordan alıp camdan dışarı attığım,
- Bulduğum her kağıt parçasına ve odamın duvarlarına resim yaptığım,
- Gizli gizli abimin odasına saklanıp o tam gelirken onu korkuttuğum,
-Futbolcu kartlarıyla mahallede “beşer-takım-son” oynadığım,
- Babam odama kucağında götürsün diye salonda uyuyo numarası yaptığım ve asla gülmemeyi başaramayıp numaramın anlaşıldığı,
- Yolda yürürken çişim geldi dediğimde babamın istifini hiç bozmadan “evde yaparsın” dediği,
- Koltuk altından osuruk sesi çıkardığım,
- Arbada giderken kafamı camdan çıkartıp rüzgarı yüzümde hissettiğimde içerdekilerin kızdığı ama benim onları duyamadığım,
- Okula giderken bütün kitaplarımı çantama doldurduğum ve hiç çanta hazırlamak zorunda kalmadığım,
- Saadettin Dedemin şaşırtmacalı zeka soruları sorduğu,
- Kavgadan sonra en son konusanın kavgadan galip ayrıldığını sandığım,
-Babamla beraber özel kuvvetlerin iştima alanına gidip halatlara tırmandığım,
yapay uçaktan kumlara atladığım, dikenli tellerin altından süründüğüm,
-Olmayan dişlerimin yerine dilimi yerleştirebildiğim
-Sadece koşarak eğlenebildiğim,
-Nerdeyse hiç sorumluluğumun olmadığı o günlere geri dönmek istiyorum...