Bu metnin;ne kadar da "kayan yazı" olduğunu düşündüren bir görüntüsü var deil mi?....ama hayatta hiçbişey göründüğü gibi değildir......aslında... dikkatli bakarsanız bunun "kaymayan bir yazı" olduğunu göreceğinizi biliyor muydunuz?..............................................lütfen dikkatle bakmaya devam edin.................................................. ve bunun aslında kaymayan bir yazı olduğunu görün....................................................evet,simdi hep birlikte bakışlarımızı, tam olarak bu noktaya davet edelim.............................................................şimdi yavaş yavaş kaymayan bir yazıymış gibi gelmeye başladı deil mi?.................................birazdan bunun gerçekten de kaymayan bir yazı olduğunu siz de göreceksiniz............................................................................kaymayan bir yazı...............................:)))))).........

Cumartesi, Eylül 02, 2006

KOĞUŞ KALK !!!

Gece yatmadan sabah zamanında kalkabilmek için kurduğum, o çok güvendiğim çalar saatime sabah beni uyandırmaya başladığı an küfretmeye başlarım. Çıkardığı ses melodik olmadığı gibi hiçbir şevkat öğesi de içermiyor. Bodoslama uyandırıyo insanı. Yani "Sen benim için önemsizsin, odada kim olsa böyle uyandırırdım ki ben zaten." diye bağıra bağıra kulağıma sokuyor bu acı gerçeği. Eskiden ne güzel annem uyandırırdı beni. Yavaşça kapıyı açar "Sercaan hadi yavrum, kalk artık..." derdi usulca. Sesindeki incelik, söyleyişindeki melodi anne şevkatiyle birleşip; ben küçükken geceleri televizyon karşısında uyuya kaldığımda söylediği "Hadi yavrum kak yerine yat!.." cümlesiyle aynı tınıdaydı ve güne iyi başlamamı sağlardı şüphesiz. Gerçi insan bi süre sonra "Hadi yavrum kalk artık" cümlesinin "Hadi yavrum" kısmında uyanmaya başladığı için, anne şahsından bu iki kelimeyi ard arda duyunca anlatması güç bi "gıcık olma" güdüsü bütün bedenini kaplayıveriyor. Yine de bu ses tonunu sabah kalkarken çalar saatimin yalnızlığımı yüzüme vuran iğrenç bağırtısına tercih ederim.
Ama bu yaz tatilinde öğrendiğim şeylerden biri de insan sesini dijital sese her zaman yeğlemiyeceğimdir. "Yaa n'olur babam uyandırmasın beni... N'oolur!" diyerek gözlerimi açtığım an tavana bakmak ve "neden yaşıyoruz ki?" ya da "hayat artık bana anlamsız geliyor" tarzı intihar mektuplarının ana düşünce cümlesi olmaya hak kazanmış cümleleri aklından geçirmek ailemle yaptığım 15 günlük Didim tatilinde değişik duyguları birarada yaşamama neden oldu. Yaa bir insan neden tatilde her sabah 8'de uyandırılır ki? Üstelik kapının ardından ve bağırarak... Evet kışın bu durumun pek farkında olmasam da tatil zamanı babamın emekli bir subay olduğunu hatırlamam çok uzun sürmedi.
Freud'un da dediği gibi ilkel toplumlarda çocuklar, aynı zamanda babaları da olan liderlerini ne kadar sevseler de otoriteye karşı gelme içgüdüsüyle birleşip liderlerine çok pis dalma eğilimi gösterirlerdi. :) tabi biz yeterince ilkel olmadığımız için ve can güvenliğim açısından bu işi konuşarak halletmekte fayda görüyorum...