Bu metnin;ne kadar da "kayan yazı" olduğunu düşündüren bir görüntüsü var deil mi?....ama hayatta hiçbişey göründüğü gibi değildir......aslında... dikkatli bakarsanız bunun "kaymayan bir yazı" olduğunu göreceğinizi biliyor muydunuz?..............................................lütfen dikkatle bakmaya devam edin.................................................. ve bunun aslında kaymayan bir yazı olduğunu görün....................................................evet,simdi hep birlikte bakışlarımızı, tam olarak bu noktaya davet edelim.............................................................şimdi yavaş yavaş kaymayan bir yazıymış gibi gelmeye başladı deil mi?.................................birazdan bunun gerçekten de kaymayan bir yazı olduğunu siz de göreceksiniz............................................................................kaymayan bir yazı...............................:)))))).........

Perşembe, Aralık 20, 2012

Hayat Matrisi


Hayatımı bir zaman ekseninde incelediğimde tüm yolun tam tamına zıt kavramlardan oluştuğunu görmek ne ilginç! Geri dönüp baktığımda tüm yaşantımın mutlu olduğum, mutsuz olduğum anlarla, sevinçlerimle, üzüntülerimle, başarılarımla, başarısızlıklarımla, aşklarımla, nefretlerimle dolu olduğunu görüyorum. Bir adet “kalem”, bir adet “grafik kağıdı”,ve -diyalektiğin temel kavramları olarak “oluş” ve “değişim” - hayatlarımızın grafiğini çizmeye yeterler. Birden fazla insan için, bu verilerle bilgisayarda 3 boyutlu bir matris oluşturulabilir. Hayatlar matrisi...Evet, şu anda çiziyorum onu kafamda.

Zaman ekseninin son bulduğu nokta, en uzun ömürlü insanın hayatının son bulduğu andır aslında. En uzun yaşayan adamın hayat verilerini içeren eksenin hizasında çoktan ölmüş insanların sıfırlarla dolmak zorunda kalan dizileri çarpıyor gözüme. Dizi boyunca süren yaşantı verilerimiz ise biraz gürültülü de olsa sinüzoidal bir dalgayı oluşturuyor. Dalga üzerinde bulunduğumuz andan geriye doğru bu iniş çıkışların toplamına bakar ve dengenin nerede kaldığıyla ilgili bir sonuç çıkarabiliriz. Ancak bu analizde en iyi uyum doğrusunu (bestline) çıkartmak yapılacak en büyük hata olur. Yani bu çizgiye bakarak hayatımızda sıfır çizgisinin üstünde mi, yoksa altında mı olduğumuzu hesaplamak bizi fazlasıyla yanıltacaktır.

Dengede üstte mi altta mı kaldığımızı ancak diskrit anlar için hesaplamak mantıklıdır. Çünkü bizler dibe vurduğumuzda gerçekten dibe vurmuş, hiç olmadığımız kadar mutlu olduysak, sadece o an için hiç olmadığımız kadar mutlu olmuşuzdur. O an karşımızdakinin bir gülümseyişi ya da bakışlarının derinliği de olabilir bizi mutlu eden şey, mesleki bir başarı da, ağır bir hastalıktan kurtulmak da... Hayat, sanıldığı gibi kontinyus değildir. Aslında aksi gibi hayat, aynı saniyesi yirmi beş kareden oluşan bir sinema filmi gibi diskrit anlardan oluşur. Bence hayat, nefes aldığımız anların toplamından değil, nefesimizi kesen anların herbirinden ibarettir ve mutluluğun anlarda gizli oluşu da bundandır.

Ölümden, yani matrisin bittiği noktadan sonra sonsuzluktan bahsetmek yerine, bahsi geçen bu her anın geçmişe ve geleceğe doğru sonsuz replikaları olduğunu düşünürsek, yani her anın ölümsüz olduğunu, artı ve eksi sonsuza doğru giderek, evrende defalarca yaşandığını hayal edersek.. evet, işte o zaman, harcadığımız her anın değerinin şu an verdiğimizden çok daha fazla olduğunu görebilir ve hayatın tadını değil, anların tadını çıkarmaya bakarız...ve mutsuzluklarımız da sadece gerçekleştiği o anlarda kalır ve donarak artı ve eksi sonsuzda ölümsüzleşir. Bu an rutin bir hayatın ruhsal çöküntü anı da olabilir, sadece etrafımızda birçok insan varken çok yalnız hissettiğimiz bir anda olabilir, savaşta mayına basarak sakat kaldığımız bir an da... Etkilendiğimiz birinin telefonlarımıza cevap vermeyişi de olabilir, mesleki bir düşüş de, ailemizden birinin çözümsüz hastalığı da, .. ama bu an... ölümsüzleşir, ve o anda geri dönüştürülemez ya da silinemez bir veri oluşturur, bu da dolaylı olarak o anın değerini arttırır. Oluşan ölümsüz ve değerli bu anlar, kısıtlı bedenlerimiz yüzünden hatırlarda kalan bir anı olur ve hayat dizimizin zaman ekseni hizasında oluşacak verilerin hangi rakama yakınsayacağını belirler. Gel gelelim, hayatlarımızın kalanına şekil veren aslında anılarımız değil de, onları nasıl yorumladığımızdır. O yüzden, hafızamı değil de sanki yorumlama yeteneğimi geliştirmek daha anlamlı...

Hegel’ in diyalektiğine göre her tohum kendi özünü içinde taşır, bu tohuma yönelik her etki mutlaka kendi tepkisini, başka bir ifadeyle anti'sini ortaya çıkarır ve sonunda yeni bir düzenin kapısı aralanır. Buradan yola çıkarak elimizde karton kapaklı bir kitap olduğunu düşünelim. Aslında bu kitap bir ağaç da olabilir, sıfır ve birlerden oluşan sayısal bir .pdf dokümanı da... nasıl ona sadece o anda kitap diye kitap diyemezsek, yani geçmiste neydi gelecekte ne olacak sorularını sormalıysak, hayat matrisimizin verilerini de aynı bu şekilde yorumlamalıyız. Bizi mutlu eden ya da huzursuz eden olayların gelecekte tam aksinin gerçekleşmeyeceğini kim iddia edebilir?