Bu metnin;ne kadar da "kayan yazı" olduğunu düşündüren bir görüntüsü var deil mi?....ama hayatta hiçbişey göründüğü gibi değildir......aslında... dikkatli bakarsanız bunun "kaymayan bir yazı" olduğunu göreceğinizi biliyor muydunuz?..............................................lütfen dikkatle bakmaya devam edin.................................................. ve bunun aslında kaymayan bir yazı olduğunu görün....................................................evet,simdi hep birlikte bakışlarımızı, tam olarak bu noktaya davet edelim.............................................................şimdi yavaş yavaş kaymayan bir yazıymış gibi gelmeye başladı deil mi?.................................birazdan bunun gerçekten de kaymayan bir yazı olduğunu siz de göreceksiniz............................................................................kaymayan bir yazı...............................:)))))).........

Salı, Kasım 04, 2008

KIBRIS'A GİDİYORUM

Anlatcak o kadar çok şey var ki... Artık yüz yüzeyken anlatırım.

Pazar, Ağustos 10, 2008

Askere Gittim Gelicem...

ISPARTA EĞİRDİR DAĞ KOMDANDO OKULU

Kara Kuvvetleri Komutanlığı 323. Dönem Yedek Subay Sınıflandırma Sonuçları Sonuç Açıklama Tarihi: 10 AĞUSTOS 2008
Kuvveti: Kara Kuvvetleri
Sınıfı: P.Komando
Statüsü: Yedeksubay
Branş: KOL K.
Gideceği Sınıf Okulu / Eğitim Merkezi:
DAĞ.KOMD.OKL.VE EĞT.MRK.K.LIĞI ISPARTA EĞİRDİR

http://www.uludagsozluk.com/index.php?k=Isparta+e%F0irdir+komando+okulu

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=egirdir%20dag%20komando%20okulu&i=11281751

http://www.ftunnel.net/index.php/1010110A/4addc988259c84130ab37e302f42a10a321d6064c3ebce5522677030cc7c38a675ed6e3074e6c7c217442

Hadi hayırlısı...

Perşembe, Temmuz 24, 2008

Beyinsel Bulantı Halleri

Bazen kendime çok şaşırıyorum ya… Olmadık anlarda olmadık şeyler geliyo aklıma… Mezun oldum askere gidecem 12 Ağustosta… Ondan mıdır nedir bu beynimdeki bulanıklık anlamadım. Eskisi gibi analitik düşünemez olduğumu farkettim.
Hiç anlam veremediğim davranışlarımdan biri de geçenlerde, hani geceleri sokak lambalarının ışığında dört dönen kimliği belirsiz uçuşkanlar olur ya, onları seyrederken, küçükken yaptığım kardanadamlardan en az birisinin Güneş’e dokunma hayaliyle yaşayacak kadar ironik bir amaca hizmet etmesini isterken bulmamdır kendimi.. ama alakayı kuramadım sonradan.. sokak lambasından kardanadama nası geldim ben de bilmiyorum. :)
Bi de bazen düşünürken dağılıveriyorum. Süreye karşı oynanan bi satranç oyunundan örnek verirsem daha iyi anlatıcam sanırım bu durumu. Oyunda gelinen raddede yapılabilecek bütün hamlelerimi gördükten sonar tam en iyi hamleyi yapacakken “Hmm karşımdaki benim bu düşündüğümü düşünmüş olmalı o zaman öteki hamleyi yapayım"; ama öteki hamleyi yapacağımı düşündüğünü düşünebileceğimi düşünebildiyse ilk hamleyi yapacağımı da kestriyordur. O zaman ben de onun benim böyle düşünerek hareket edeceğimi düşündüğünü düşünüp öteki hamleyi mi yapsam kısır döngüsünde boğulurken: “ehehe ne kadar da zekiiim lan onun ne düşüneceğini bile düşünüp öle oynuyorum” diye içimden geçirip istemsizce sırıtırken: “Hadi olüm oynasana.. zaten yapabileceğin topu topu 3 tane hamle var!” dediği anda karşımdakinin: “onu oynarsa bunu,şunu oynarsa onu, bunu oynarsa da şunu oynarım” gibi basit bi savunma taktiğinen başka bişey düşünmediğini farkedince kafamın üzerindeki güzelim düşünme bulutunun g.tten çıkan pamıktan farksız olduğunu hissetmek noktasındaki dağılımdan bahsediyorum.
Bu gibi durumlarda beyne “format” atıp en baştan düşünmeye başlamak gerekir; ama bir dezavantajı da zaman zaman yanlışlıkla ta çocukluğuna döndürmesidir insanı. Oyunun en olmadık anında “KesTAnee gürGEN palaMUT aaltı yapraaK üsTÜ bulut…” diye başlarsın valla… “Gel sen burdaa derdi unuT, Orman Ne güzel – Ne güzel!” Bu şarkının olayı da iki “ne güzel” arasındaki “Sus”ta gizlidir bence :P

Pazar, Mart 30, 2008

Halı Saha vs Mahalle Maçı

Geçen gün bizim bölümün 2'inci sınıf öğrencilerine karşı son sınıf öğrencileri olarak bi halı saha maçı ayarladık. Bi güzel de yenilmişiz ki sormayın.. :) Maçtan sonra aklıma geldi de:
Biz küçükken mahalle maçları yapardık evin önündeki kum sahada... Gariptir, bi şekilde şimdiki halı saha maçları aynı tadı veremiyo.. Bi değişik oluyo.. Bi kere toplar "kames" marka değil. Hani suratımıza falan çarpınca içindeki 3 kat tada tekabul eden değişik bi tını işitirdik ya... havaya sokardı adamı.. Sonra çektiğimiz her şut falsolu giderdi, kendimizi Tsubasa hissederdik falan.
İkincisi sırtımızda havlu yok :) Böle arada kayacak düşecek.. tekrar düzeltmeye çalışcaksın maçın orta yerinde.. Onu özledim ben. Sonra evde sırtından çıkarıp ıslaklık oranına göre kaç km koştuğunu hesaplayacaksın ki zevki çıksın.
Üçüncüsü terli terli su içmenin zevki öle pet şişeyle çıkmıyo.. Musluğa ağzını dayayıp kana kana içmek - hele ki terliysen - hayatta yaşayabileceğin en büyük hazlardan biridir bence ya..
Aaa bi de süre dolunca halı saha görevlisinin çaldığı zil sesine çok uyuz oluyorum ben.. eskiden ne güzel olurdu.. Maçın en heycanlı yerinde takımdakilerden birinin annesi "Hadi yavrum yemek hazır!" diye haykırırdı da çocuk topunu alır giderdi.. Kuruyup kalırdık sahanın ortasında. Bugün türk futbolu neden geri kaldı diye soracak olursanız, tek sebebi budur derim. :))

Salı, Mart 18, 2008

Renk Körlüğü

Embedded Systems dersi için birer mucit edasıyla günlerdir proje düşünüyoruz Fırat'la.. Uzun uğraşlardan sonra hocaya sunmaya değer 3 adet proje fikri geliştirdik. Bu süreçte okumakta olduğum "Tesla - Anlaşılamamış Dahi" adlı Hırvat asıllı bilim adamı Nikola Tesla üzerine yazılmış kitap da güzel fikir üretebilmem açısından epey etkili oldu dersem harbi harbi yalan sölemiş olurum sanırım. :) Daha çok şimdiye dek yapılmış bütün icatları yeniden sorgulamama sebep oldu bu kitap.. salak etti beni.. konsantrasyon die bişey kalmadı lan hayatımda! kitap bitene kadar kafayı yemezsem şanslıyım.Geçenlerde renk körlüğü üzerine bi muhabbet geçti de, al dedim sana yeni bir çelınc!!
Trafik ışıkları :)
Renk körü olunduğu için ehliyet alamamak muhabbeti..
Ya düşünsenize bi: ne kadar saçma bi durum. Dangalağın biri trafik ışığı diye bişey icat etmiş; ve bakın şu tesadüfe ki bu arkadaş trafik ışıklarının en önemli iki rengini kırmızı ve yeşil olarak seçmiş. Yani sırf bu herifin dizayn angutluğu yüzünden,hele ki moleküler transportasyonun günümüze uyarlanmış hali olan "araba" şu an dünyada en çok kullanılan hedeyken, o zavallı insancıklar ehliyet alamamakta.. sırf kırmızıyla yeşili ayırt edemedikleri için. Ve herkes de bu renklerin değiştirilebileceğini aklına getirmek bi yana dursun,
- E renk körüyse alamaz tabi.. nası ayırtedcek kırmızıyla yeşili?? diyo...
ya da daha sivri zeka olanlar:

- Halbuki yerleri de belli: kırmızı üstteki, yeşil alttaki lamba..
gibi yorumlarda bulunuyolar... ilginç tabi.

Gerçi renk körü olmasına rağmen ehliyet alabilmiş bi şahsiyetle tanışmışlığım da söz konusudur. Adam sağlık raporu alırken sıra göz doktoruna geldiğinde gayet kendinden emin bi tavırla içeri girmiş ve muayene olmaya başlamış. Sıra renk körlüğü testine gelince. Bilirsiniz ki içinde kırmızı ve yeşil beneklerle sayıların gizlendiği kitapçıktaki resimler, sırayla gösterilir ve sayıları doğru görüp söylemeniz beklenir. Tabi adam sayıları göremediği için sayfa her değiştiğinde başka bi sayı uydurmuş. :)
-57, 64, 72, 8! Sonra doktor durmuş durmuş;
-Aaa siz renk körü müsünüz? diyince arkadaş da
-Yok! demiş...
-Ben rakamları bilmiyorum... :)

Cumartesi, Ocak 19, 2008

bi 70'lik daha versene sen bana ordan?!

Ara sıra bi barda oturmuş elimdeki 70’lik biranın son mililitrelerini yudumlarken bulurum kendimi. Tam da en lezzetli yudumun soğukluğunu boğazımda hissettiğimde, barın uzak köşelerinden birine dalmış uzun uzun bakarken fark ederim varlığımı. İşte o anda sahnede bangır bangır çaldıkları parçayla kendinden geçen grubun vokalistinin yerinde olup, alçak tavanın badanaya gerek duyulmamış yüzeyine bakarken gözlerimi kısarak haykırmak isterim ben de avazım çıktığı kadar. Soğuk havalarda kanalizasyon mazgallarından çıkıp havaya karışan buhar gibi bi histir bu duyguyu yaşamak istemek… Anlatmak zor biraz… Hani sanki “su küçüğün, söz büyüğün” tümcesinde söz sahibi olan tarafta olduğunu fark edemeyecek kadar çok susamışsın gibi… Yapamadıklarının ya da yapabileceklerinin farkına vardığında kendini kapkara hisseden insanlardan olursun ve gölgen senden daha şeffaf göründüğünde gözüne, üstündeki sert zırhı çıkartıp soğuk bi duş almak istersin ya bazen… İşte bu dediğim bazen olmuyor artık… Kendimi hep güçlü olmak zorunda hissediyorum sanki… Güçlü olmak zorunda hissetmek... Bir şeyler eksik gibi… Hayal gücüm mü acaba ben yaşlandıkça gençleşen, küçülen yanım... Dedim ya anlatmak zor biraz… Hoparlörün cızırtısına gülün dikeni muamelesi yapmak istemiyorum… Sadece bir tek parçayı başından sonuna kadar dinlemek istiyorum bu barın sahnesindeki profesyonel ruhlu amatör gruptan. Bi 70’lik daha içsem hayal gücüm güçlenir mi ki?