Bu metnin;ne kadar da "kayan yazı" olduğunu düşündüren bir görüntüsü var deil mi?....ama hayatta hiçbişey göründüğü gibi değildir......aslında... dikkatli bakarsanız bunun "kaymayan bir yazı" olduğunu göreceğinizi biliyor muydunuz?..............................................lütfen dikkatle bakmaya devam edin.................................................. ve bunun aslında kaymayan bir yazı olduğunu görün....................................................evet,simdi hep birlikte bakışlarımızı, tam olarak bu noktaya davet edelim.............................................................şimdi yavaş yavaş kaymayan bir yazıymış gibi gelmeye başladı deil mi?.................................birazdan bunun gerçekten de kaymayan bir yazı olduğunu siz de göreceksiniz............................................................................kaymayan bir yazı...............................:)))))).........

Pazar, Nisan 10, 2011

Kararlar...

Verilen her karar aslında bir kaybediştir.

Hayatta bazen bazı kararlar verirken üzüldüğümüzü saklamaya çalışırız… Bazen kendimizi bunun, vermek zorunda olduğumuz bir karar olduğuna öyle inandırırız ki gerçekten üzüldüğümüzün farkına varışımız vücudumuzda çıkan sorunlarda belli eder kendini… Ellerimizi dizlerimize koyup koşmaya ara vermek isteriz ve nefes nefese kaldığımızı fark etmemizle yapay bir koşu bandında olduğumuzu ve bandı durduracak gücün kollarımızda kalmadığını fark etmemiz aynı ana tekabül eder. İstemesek de koşmaya devam ederiz hiç ilerleyemediğimizi bildiğimiz halde. Gerçekte ilerleseler bile ayaklarımız geri geri gidebilirler zihnimizde.

Tam da mevcut duruma alıştığımız anda telaşlı bir patlamadır içimizde cereyan eden. Bu bazen beklenmeyen bir anda sebepsiz bir gözyaşlarına boğulma anıdır, bazen çok yoğun bir baş ağrısı olarak çıkar karşımıza. Bazen bir tutam saçın beyazlamasıdır, bazen yoğun bir karın ağrısı, bazen hissizleşmenin ansızın fark edilmesi olarak çıkar karşımıza… Bazılarımız bir yazı yazar bazılarımız bir resim, heykel yapar… Bazılarımız bir şişe birada gizleriz içimizde saklayıp da kendimize itiraf etmediklerimizi. Oysa içilen biranın kapağını hiç yeniden kapatmayız. İçine üflediğimiz sıkıntılar aynı sigaranın dumanı gibi döner dolaşır şişenin içinden çıkıp alınan ikinci nefeste az önce geçip gittiği ciğerlerimize yerleşiverir. Sarhoş oluruz dumandan…

Ve sarhoş olmak isteriz bazen… Üzülmeyi hak ettiğini anladığımızda kaybettiklerimizin, üzülmeyi sevdiğimizi anlarız… İçimizden gelen dumanı korkusuzca üfleriz artık dışarıya. Boş bira şişelerinin kapaklarını cebimizde saklamaya başlarız ilerde lazım olur diye. Bilinçaltımıza yerleşen tecrübelerimiz değil, onları nasıl yorumladığımızdır çünkü. Kaybedilmiş seçenekler yüzünden yıpranmış hücrelerimizi ağıt tutmaya davet edebiliriz üstünden zaman geçmese de. Kediler mutluyken hırlarmış… Yeni öğrendim… Köpekler sinirlendiğinde hırlar hâlbuki. Severiz üzülmeyi. Üzülürüz sevdiğimize. Karşıtlıkların dengesine şaşar kalırız kelimeler bizimle oyun oynadıkça.

Ama fakat lakin kullanmadan kurmak isteriz cümlelerimizi… Ama kullanmamak mümkün olmaz pek.

Zaman illa ki akardı yol ve hız hiç olmasaydı da. Bilgilerimizi unuturuz zamanla. Fonksiyonlar yalan söyler.Matematik idealde geçerlidir. Hayat bir yamuk gibidir. Duygularımız kararlarımızı etkiler. Zihnimiz oyunlar oynar bazen. Ya da biz kafayı oynatırız zamanla. Bira şişelerinin kapaklarını çöpe atmak gerekebilir. Lüzum yok ya da. Cebimde kalabilirler pekâlâ…

3 yaşında bir kız çocuğu(kuzenim) ben bunları yazarken koşarak gelip bana sarılıyor “bizim evde bi tane varmıştı ya hani küçük sonra babam bana onda yazı açıyodu… başka napıodum.. ımm oturuyodum heralde.. bak ben k’ye basıyorum şey çıkıyo perde çıkıyo açamıyorum” diyor… anlamak zor oluyor biraz ama sanırım dediği tam olarak böyle bir şey. Yediği muzlu gofret için “bak nasıl da üçgen oldu bu” diyor… Sonra biraz daha yiyip “ee bak küçücük üçgen oldu bu…” diyor ve koşarak odanın öbür ucundaki aralık kapıdan çıkıyor.

Hayatı onun gibi yaşamak lazım…

Hiç yorum yok: