Yazsam rahatlayacağımı biliyorum ama düşünmeye cesaret edemiyorum. Hep geçiştiriyor, oyalıyorum beynimin aynı yerdeki kıvrılmaktan bıkmış boğumlarını sanki… Kalp atışlarım düzensiz... Gözlerim kısık… Bakışlarım dalar durmadan uzaklara sulu sulu… Yılgın dalgalara gıcık oluyorum… Zamanın akması gerekir, oysa onlar bana durağanlığı anlatıyorlar… Yarın beni alıp götürecek bir yerlere, biliyorum; ama bugünü yaşamaya korkuyorum. Çünkü mutlu olmak için “bugün kalan hayatımın ilk günü” demektense “yaşadıklarımın son günü” deme ihtiyacı hissediyorum.
Şöyle kayalara çarpan kuvvetli bir dalga vursa yüzüme, kendime gelsem artık… Güneş ışınları denizden yansımaya başladı şimdi… Onlar da yüzümde acizlikten çıkan yaralara benziyorlar. Dalgalarla silinmiyorlar ki…
Esme rüzgâr… Sabahları içtiğim acı kahve gibi olsun tadın… Kendime getir beni… Ya da es es… Es; ama akşamları dostlarla içtiğim buzlu viski gibi olsun tadın… Sersemlet beni… Evet evet… Böyle daha iyi… Yalnız ve bulanık…
Kıbrıs değil, İmralı mübarek…
http://www.youtube.com/watch?v=P5l96u9TIzY
Çarşamba, Mart 11, 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)